Kapının zili aralıksız çalıyordu. Okumakta olduğu kitabı yavaşça kapatıp yanındaki sehpanın üzerine bıraktı. Gelenler biricik kızı ve onun yaş günü kutlaması için eve davet ettiği okul arkadaşlarıydı. Çok sık yaptığı hatalardan biri de özel günlerdeki kutlamaları unutmaktı!
Kızı içeri girer girmez annesinin gerginliğini fark edip onunla ilgilendi. Annesi başıyla eşini işaret ederek, son zamanlarda artık dayanılmaz biri haline geldiğinden yakındı.Tuhaf konuşmalarla, anlamsız sorularla komşuları, mahalle esnafını rahatsız ettiğini ekledi. Anne- kız arasındaki bu ayaküstü dertleşmeyi kızının okul arkadaşları da ilgi ve merakla dinliyorlardı. Yakınmasının sonunda; ‘’Bir tek filozof olmadığı kalmıştı!’’ sözleri gülüşmelere yol açmıştı. Eşinin bu sözlerinden ve sonrasındaki gülüşmelerden oldukça rahatsız olmuştu. Ancak davetlilerin gülüşmeleriyle eşinin gerginliğinin az da olsa hafiflediğini fark ederek rahatlamıştı. Böylece yakınmaların sona ereceğini umarak rahatlamıştı. Ne var ki, yanıldığını anlaması uzun sürmedi. Bu kez de kızının öngörüsü daha yüksek düzeyde bir stres yaşamasına neden olmuştu. Kızı, bu durumun zamanla daha büyük sorunlara bile yol açabileceğini iddia ediyordu. Bir az düşündükten sonra da komşuları ve mahalle esnafını bu ‘’dertten’’ kurtarmak için bir fikri olduğunu söylemişti. Duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu. Çünkü kızına göre babasının konuşmaları, çevredekiler açısından bir ‘’dert’’ olarak nitelenmiş oluyordu.
Bir an ortamı terk etmeyi düşündüyse de
yaş günü kutlamasını anımsayarak bundan hemen vaz geçti. Böyle anlarda, bir
yandan olgun davranabildiğini düşünüyor ve bundan gizli bir gurur da duyuyordu.
Ama öte yandan, bu tutumunun ‘’olgunluk’’ mu yoksa acizlik ve çaresizlikten mi
kaynaklandığını kestiremiyor ve kendisine kızıyordu.
Daha sonra kızı, soruna çözüm olarak İnternet’te
bir Blog sayfası açmayı önermişti. Böylece babası, kafasında ne varsa oraya ‘’dökecek’’
ve ‘’tuhaf’’ konuşmaları bu yolla dışarıya atılacaktı! Biricik kızlarının bu çözüm
önerisine göre, babasının zihinsel işlevleri dışarıya akıtılacak ‘’kirli atık’’
olarak nitelenmiş oluyordu. Kızının bu önerisi, arkadaşlarının kahkahalarına karışan alkış sesleriyle karşılanmıştı.
Zihni karışmıştı. Alkışları dikkate alırsa gurur duyması gerekiyordu. Öte
yandan atılan kahkahaları ise son derece
incitici buluyordu.
İlerleyen süreçte, yaş günü pastasının
üzerindeki mumlar dilek tutularak söndürülmüş ve küçük hediyelerle neşeli,
eğlenceli kutlamalara geçilmişti. Blog Yazarlığı konusunun artık unutulduğuna
inanmaya başlamıştı ki davetlilerden birinin konuyu yeniden gündeme getirmesi
keyfini kaçırmaya yetmişti. Asla ilgisini çekmeyen böyle bir konudaki ısrarlı
önerileri hızla geri çevirmenin yollarını arıyordu.
Blog Yazarlığı önerisini kabul etmesinin
önünde iki büyük sorun olduğunu söyleyerek ilk hamlesini yaptı. Önce, her
yeni teknolojik buluşun kendisini son derece sevindirdiğini ama bu konuda çok
da yetenekli olmadığını belirtti. Bu beceriksizliğinin ciddi bir engel
oluşturacağı gerçeğini anlayışla karşılayacaklarını umuyordu. Ancak, davetlilerden
bir başkası teknik desteği üstlenebileceğini söyleyerek ilk hamlesini boşa
çıkardı. Henüz yılmamıştı. Bu kez, yazarlığın çok özel bir yetenek yanında üstün
beceri ve oldukça geniş bilgi birikimi gerektirdiğini belirtti. Konuşma
sırasında yanlış bir ifade kullanıldığında bunun fark edilip hemen düzeltilmesi
mümkündü. Oysa yazının kalıcılığı, yanlış bir bilgiyi veya hatalı bir anlatımı düzeltmeyi olanaksız kılıyordu. Bu durumun da yarardan çok zarar bile verebileceği
gerçeğini öne sürdü. O ana kadar izleyici konumunda kalan bir başkası,
yazılanları dikkatle okuyup kontrol edeceğini söyleyerek konuşmaya katıldı. Daha
fazla direnmek anlamsız olacaktı. İsteksizce ve güç duyulabilen bir ses tonuyla
‘’deneyeceğini’’ söyledi. Söyler söylemez de derin bir kaygının tüm benliğini
kapladığını hissetti. Kızı ve arkadaşları yaş günü eğlencesinin keyfini
çıkarırken o, içine itildiği durumu anlatan bir fıkrayı anımsayarak acıyla tebessüm
ediyordu.
‘’Çılgınlıklarıyla tanınan bir iş adamı
villasının bahçesindeki havuzda köpek balığı beslemektedir. Bir akşam dostlarını
davet eder. Davetliler, içinde köpek balıkları yüzen havuzun etrafında toplanıp
neşeyle söyleşiyorlarmış. Gecenin ilerleyen saatlerinde davetlilerden bir
kadın, bir anlık dikkatsizlik sonucu havuza düşer. Havuza girmeye cesaret
edemeyen diğerleri çaresizlik içindedirler. Yapabildikleri tek şey panik
halinde bağırışmaktır. O kargaşada birinin atlayışıyla havuz suyu
çalkalanır. Bir kaç kulaçla suda çırpınan talihsiz kadına ulaşır ve birlikte
havuzun kenarına yanaşırlar. İkisi de aceleyle çekilerek sudan çıkarılırlar. Havuza
düşen genç kadını kurtaran adam alkış beklemese de en azından bir kutlamayı hak
ettiğini düşünmektedir. Ancak gelişmeler umduğu gibi gerçekleşmez. İri yarı bir
davetli ona sokularak parmağını tehditkar bir ifadeyle yüzüne doğru sallamış ve;
‘’Böyle can kurtarmak olur mu? Kadının bir tutam saçını kopardın!’’ demiş. Bir
başkası; ‘’Evet, doğru. Daha sonra parmağını kadının gözüne soktun aceleyle.
Kardeşim, bu işi yapamayacaksan bari başkasına bırakmayı akıl etseydin.’’ Büyük
bir hayal kırıklığı yaşayan adam sadece; ‘’Bırakın beni eleştirmeyi de siz asıl
beni bu havuz iteni eleştirin!’’ diyebilmiş.
Sonuçta, kızı ve sevimli arkadaşları
tarafından hiç de aklında olmayan ve yeteneklerini fazlasıyla aştığını
düşündüğü Blog Yazarlığına zekice itilmişti. Yaş günü kutlaması sona erdiğinde
bir şeyler yazmak amacıyla çalışma odasına geçti. Öncelikle bir konu bulmalı ve
ona uygun bir de başlık yazmalıydı. Aklına gelen kompozisyona uygun olduğunu
düşündüğü konu başlığını büyük harflerle yazıyor ama anlamsız bulup siliyordu. Nihayet
bir konu başlığını beğenmiş ama bu kez de o başlığa uygun bir düşünce üretemediğini
fark etmişti. Yazdığı başlangıç cümlelerinin hiç birini beğenmiyor, siliyor ve aralıksız
olarak yeniden deniyordu. İlk paragrafın başlangıç cümlesini on birinci kez
yazıp, yine silmişti. Son derece bunalmış bir ruh haliyle çalışma masasından
kalkarken nasıl bir güçlükle karşı karşıya olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder