İnsanın doğuştan
getirdiği beğenme ve beğenilme dürtülerine doyum arayışları sosyal ilişkileri
başlatma görevi üstlenir.
İlişkilerin
sürekliliğini sağlayan ise yine doğuştan sahip olunan sevme ve sevilme
ihtiyacıdır.
Bu tür yaygın sosyal
ilişkiler, karşı cinsler arasında ve eş seçimine yönelik olması halinde oldukça
farklı bir süreç izler.
Sevme, sevilme ve
beğenme, beğenilme ihtiyaçlarının doyum arayışlarına biyolojik, zihinsel ve sosyal
çevre etkileri de katılır.
Ayrıca bireyi farkında
olamadığı ve bilinç dışı süreçlerle etkileyen dopamin, feromon gibi hormonlar
ve biyokimyasallar da rol alır.
Böylece insan, beğenerek
ve severek seçtiğini sandığı bir eşle nasıl olduğunu hiç anlayamadığı ciddi
anlaşmazlıklar yaşamaya başlar.
Doğanın bundaki amacı,
insanın özgür seçim yaparak mutlu olmasından çok neslin sağlıklı devamını
sağlamaktır!
Bunların tümünün arka
planında ise, çoğu zaman adlandırılamayan ‘’Ruh Eşi’’ arayışları yer alır.
Ruh Eşi kavramının kısa
bir özeti, eş seçimi sürecine yaptığı oldukça güçlü ve yanıltıcı etkilerini
anlamaya yararlı olabilir.
Mitolojiler ve Ezoterik
bilgiler, insanın ilk yaratılışta kadın ve erkeğin bir bedende ve aynı ruhtan
yaratıldığı görüşünü paylaşılır.
İki farklı cinsin
birbirlerinin eksikliklerini tamamlayıcı bir bütünlük içinde yaratılmasıyla
ortaya çıkan insan gerçek anlamda mutludur.
Bu yaratılış özelliğiyle
hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insan kibirlenerek Tanrıların
isteklerine karşı çıkar.
İsyankârlığa öfkelenen Mitolojik
Tanrılar, ilahi bir ceza olarak, tam ve bütün olarak yarattıkları insanı ikiye
ayırırlar.
Hemen sonrasında
yaratılan çok sayıda insan da benzer şekilde ikiye ayırılır.
Fiziksel ve ruhsal
olarak birbirinden farklı görünümle ortaya çıkan kadın ve erkek gerçek anlamda
Ruh Eşidir.
Ancak Ruh eşleri,
birbirlerinden ayrılma öncesinde sahip oldukları bütünlük duygusunu tamamen
yitirdikleri için artık mutsuzdur!
Mutlu olmaları ise
yeniden birbirlerine kavuşarak bütünleşmelerine bağlıdır.
Tanrılar, birbirlerini
bulamayacakları şekilde ayırdığı Ruh eşlerinin yeniden kavuşmamaları için
aralarına sayısız engeller koyarlar.
İnsandan aldıkları
‘’mutluluk’’ yerine ‘’umut’’ duygusunu vererek bu ilahi cezanın yaşam boyu sürmesini
sağlarlar.
Böylece umut, sevgiyle
başlayan her ilişkiye sinerek tarafları ruh eşleri oldukları yönünde yanıltma
görevini üstlenir.
Yanılgının fark
edilmesiyle gerçekleşen hayal kırıklığı insanın derin acılar yaşamasına neden
olur.
Böylece ‘’umutla’’
girişilen her sevgi deneyimi beklenmedik şekilde huzursuzluğa dönüşerek ilahi bir
‘’sınanma’’ halini alır.
Umut ve sınanma kısır
döngüsüne kapılan insanın her deneyimi hayal kırıklığına, acı çekmeye ve güçlükler
yaşamasına yol açar.
Sevilme ve beğenilme
duygusundaki açlıkla yaptığı hatalı seçimler suçluluk duygusu yaratır.
Yaşadığı suçluluk
duygusunun ağır yükünü hafifletmek umuduyla da aralıksız, yeni arayışlara
girişir.
Duygular, ilahi bir ceza
olarak yaşam boyu sürmesi öngörülen bu kısır döngüden kurtulmanın önündeki
başlıca engel halini alır.
Eş seçimi gibi yaşamsal
bir konuda duyguların akıl becerisi ile dengelenmesi hata payını azaltarak
bireyin özgüvenini yükseltir.
Özgüven, insanın geçmişteki
hatalarını hayal kırıklığı olarak değil; olgunluğa ulaştıran deneyimler olarak
değerlendirmesini sağlar.
Olgunlaşan birey, sonuçsuz
arayışlara girişmediği gibi deneyimlediği her acıyla da zorlukları aşama gücü
kazanır.
İnsandaki sorunlarla
mücadele gücü, yaşamdaki engelleri ve başarısızlıkları aşmasında önemli rol
üstlenir.
Üstesinden gelinen her
sorun bilgi birikimine dönüşerek bireyi bilgeliğe de ulaştırabilecek bir yaşam
deneyimini içinde barındırır.
Her sınanmayı hayal
kırıklığı yerine, deneyime dönüştürme becerisi insanın ruhsal gelişimine önemli
katkılar sağlar.
Bunun sonucunda, dış görünümün
çekiciliğine aldanmadan içsel değerleri öne çıkaran akılcı eş seçimi
gerçekleştirilir.
Akılcı seçimler duygu ve
düşüncelerde, inançlarda ve amaçlarda benzer yaklaşımlar sağlayarak ilişkilerde
uyum yaratır.
Uyumlu beraberlikler ego çatışmaları ve üstünlük
savaşları yerine alçak gönüllü bir dayanışma ve yardımlaşmayı öne çıkarır.
Sorunları dayanışma içinde
çözme becerisi ise karşılıklı anlayış, hoşgörü ve gerçek sevgi duygusunu
geliştirir.
Sevgi, yaşama karşı
mücadelede insanları birleştiren güçlü bir duygudur.
Ancak sevgi duygusunu
kalıcı ve sürekli kılan saygı ve güven duygusunun yarattığı huzur iklimidir.
1 yorum:
Her konuda olduğu gibi bu da çok harika bir özetleme. hayatın ta kendisi hayatın içinden
Yorum Gönder