29 Ocak 2020 Çarşamba

EŞ SEÇİMİNİ YÖNLENDİREN ETKENLER


İnsanın doğuştan getirdiği beğenme ve beğenilme dürtülerine doyum arayışları sosyal ilişkileri başlatma görevi üstlenir.
İlişkilerin sürekliliğini sağlayan ise yine doğuştan sahip olunan sevme ve sevilme ihtiyacıdır.
Bu tür yaygın sosyal ilişkiler, karşı cinsler arasında ve eş seçimine yönelik olması halinde oldukça farklı bir süreç izler.
Sevme, sevilme ve beğenme, beğenilme ihtiyaçlarının doyum arayışlarına biyolojik, zihinsel ve sosyal çevre etkileri de katılır.
Ayrıca bireyi farkında olamadığı ve bilinç dışı süreçlerle etkileyen dopamin, feromon gibi hormonlar ve biyokimyasallar da rol alır.
Böylece insan, beğenerek ve severek seçtiğini sandığı bir eşle nasıl olduğunu hiç anlayamadığı ciddi anlaşmazlıklar yaşamaya başlar.
Doğanın bundaki amacı, insanın özgür seçim yaparak mutlu olmasından çok neslin sağlıklı devamını sağlamaktır!  
Bunların tümünün arka planında ise, çoğu zaman adlandırılamayan ‘’Ruh Eşi’’ arayışları yer alır.
Ruh Eşi kavramının kısa bir özeti, eş seçimi sürecine yaptığı oldukça güçlü ve yanıltıcı etkilerini anlamaya yararlı olabilir.
 
Mitolojiler ve Ezoterik bilgiler, insanın ilk yaratılışta kadın ve erkeğin bir bedende ve aynı ruhtan yaratıldığı görüşünü paylaşılır.
İki farklı cinsin birbirlerinin eksikliklerini tamamlayıcı bir bütünlük içinde yaratılmasıyla ortaya çıkan insan gerçek anlamda mutludur.
Bu yaratılış özelliğiyle hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan insan kibirlenerek Tanrıların isteklerine karşı çıkar.  
İsyankârlığa öfkelenen Mitolojik Tanrılar, ilahi bir ceza olarak, tam ve bütün olarak yarattıkları insanı ikiye ayırırlar.
Hemen sonrasında yaratılan çok sayıda insan da benzer şekilde ikiye ayırılır.
Fiziksel ve ruhsal olarak birbirinden farklı görünümle ortaya çıkan kadın ve erkek gerçek anlamda Ruh Eşidir.
Ancak Ruh eşleri, birbirlerinden ayrılma öncesinde sahip oldukları bütünlük duygusunu tamamen yitirdikleri için artık mutsuzdur!
Mutlu olmaları ise yeniden birbirlerine kavuşarak bütünleşmelerine bağlıdır.
Tanrılar, birbirlerini bulamayacakları şekilde ayırdığı Ruh eşlerinin yeniden kavuşmamaları için aralarına sayısız engeller koyarlar.
İnsandan aldıkları ‘’mutluluk’’ yerine ‘’umut’’ duygusunu vererek bu ilahi cezanın yaşam boyu sürmesini sağlarlar.
Böylece umut, sevgiyle başlayan her ilişkiye sinerek tarafları ruh eşleri oldukları yönünde yanıltma görevini üstlenir.
Yanılgının fark edilmesiyle gerçekleşen hayal kırıklığı insanın derin acılar yaşamasına neden olur.
Böylece ‘’umutla’’ girişilen her sevgi deneyimi beklenmedik şekilde huzursuzluğa dönüşerek ilahi bir ‘’sınanma’’ halini alır.
Umut ve sınanma kısır döngüsüne kapılan insanın her deneyimi hayal kırıklığına, acı çekmeye ve güçlükler yaşamasına yol açar.
Sevilme ve beğenilme duygusundaki açlıkla yaptığı hatalı seçimler suçluluk duygusu yaratır.
Yaşadığı suçluluk duygusunun ağır yükünü hafifletmek umuduyla da aralıksız, yeni arayışlara girişir.
Duygular, ilahi bir ceza olarak yaşam boyu sürmesi öngörülen bu kısır döngüden kurtulmanın önündeki başlıca engel halini alır.

Eş seçimi gibi yaşamsal bir konuda duyguların akıl becerisi ile dengelenmesi hata payını azaltarak bireyin özgüvenini yükseltir.
Özgüven, insanın geçmişteki hatalarını hayal kırıklığı olarak değil; olgunluğa ulaştıran deneyimler olarak değerlendirmesini sağlar.  
Olgunlaşan birey, sonuçsuz arayışlara girişmediği gibi deneyimlediği her acıyla da zorlukları aşama gücü kazanır.
İnsandaki sorunlarla mücadele gücü, yaşamdaki engelleri ve başarısızlıkları aşmasında önemli rol üstlenir.
Üstesinden gelinen her sorun bilgi birikimine dönüşerek bireyi bilgeliğe de ulaştırabilecek bir yaşam deneyimini içinde barındırır.
Her sınanmayı hayal kırıklığı yerine, deneyime dönüştürme becerisi insanın ruhsal gelişimine önemli katkılar sağlar.
Bunun sonucunda, dış görünümün çekiciliğine aldanmadan içsel değerleri öne çıkaran akılcı eş seçimi gerçekleştirilir.
Akılcı seçimler duygu ve düşüncelerde, inançlarda ve amaçlarda benzer yaklaşımlar sağlayarak ilişkilerde uyum yaratır.
Uyumlu beraberlikler ego çatışmaları ve üstünlük savaşları yerine alçak gönüllü bir dayanışma ve yardımlaşmayı öne çıkarır.
Sorunları dayanışma içinde çözme becerisi ise karşılıklı anlayış, hoşgörü ve gerçek sevgi duygusunu geliştirir.

Sevgi, yaşama karşı mücadelede insanları birleştiren güçlü bir duygudur.
Ancak sevgi duygusunu kalıcı ve sürekli kılan saygı ve güven duygusunun yarattığı huzur iklimidir.



                                                                     

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Her konuda olduğu gibi bu da çok harika bir özetleme. hayatın ta kendisi hayatın içinden

ÖZSAYGI

     Saygı, aile bireylerinde ve tüm sosyal ilişkilerde önemi yadsınamaz bir tutumdur. Bu nedenle anne ve babalar eğitim sürecindeki çocukla...