6 Mayıs 2019 Pazartesi

YALANIN NEDENİ, AMACI ve HEDEFİ

Pek çok insanın yaşadığı bir sıkıntının yarattığı kaygının gerilimini azaltmak amacıyla kendisine ve çevresine yalan söylediği bilinir.
Kaygı durumunda otomatik olarak harekete geçen ve doğuştan gelen bu zihinsel süreçleri ilk olarak Anna Freud tespit etmiştir.
Freud, her sıkıntılı durumda kendiliğinden devreye giren bu zihinsel süreçleri ‘’Savunma Düzenekleri’’ olarak adlandırır.
Bireyin kendini kandırma amacıyla rahatlama ihtiyacına hizmet eden bu tür yalanlar oldukça da masumdur.
Çünkü bu tür yalanlar rahatsız eden duygu ve düşünceleri yadsımaya dayalı ‘’İnkâr Etme’’ savunma düzeneğinden kaynaklanır.
Özsaygısı örselenmiş bir insanın bu yöndeki çabaları sağlıklı bir çözüm olmasa da başka insanlara zarar vermez.

Masum insanlara zarar verebilme potansiyeli taşıyan yalanlar ise kıskançlıktan kaynaklanan dedikodulardır.
Dedikodu içerikli yalanlar aynı zamanda öfkeyi, nefreti, intikam duygularını yansıtması yönüyle saldırganlığı ifade eder.
Kıskanılan birini hedef alan bu tür yalanlar genellikle küçük düşürme, karalama ve iftira niteliği taşır.
Birine kasıtlı olarak asılsız ve gerçek dışı suç yüklemek şeklinde gerçekleşen iftiralar yalanların en yıkıcı olanıdır.
Bu tür yalanların içeriğini, amacını ve hedefini ise yalan söyleyenin kişilik bozukluğundan kaynaklanan kıskançlık oluşturur.

Kişilik bozukluğu nevrotik bir belirtidir ve çocukluk döneminde oluşarak gelişir.
Çocuklar doğaları gereği yetersiz, çaresiz ve aciz olmaları nedeniyle temel ihtiyaçlarının doyumu konusunda bağımlıdırlar.
İhtiyaçların zamanında ve yeterince doyuma ulaştırılamaması organizmada belirsizlik ve güvensizlik duygularına yol açar.
Bu da çocuktaki bağımlılık duygusunun başarıyla aşılmasını engelleyebilir.
Bağımlılık hissinin ilerleyen gelişim evrelerinde de etkisini sürdürmesi nevrotik kişilik bozukluğuna neden olur.
Nevroz türlerinde görülen zihinsel karmaşa düşünme becerisini olumsuz etkiler.
Birey, çevresinde olup bitenleri bilinç düzeyinde yeterince anlayamadığı için kendisini yetersiz hisseder.
Yetersizlik hissi kendisini başkalarıyla kıyaslama ihtiyacına yönlendirir.
Kıyaslamalar ise kıskançlığın itici gücünü oluşturan aşağılık duygusuna neden olur.
Giderek derinleşen aşağılık duygusunun yaşamında itici güç halini alması aşırı rekabetçiliğe dayalı saldırgan davranışlara yol açar.
Böylece başkalarını küçük düşürerek kendini aşırı övme yolunu seçer.

Benlik duygusundaki yozlaşma sonucu kendisinden üstün gördüğü hemen her kesi dedikodu ve iftiralarla çürütme çabasına yönelir.
‘’Vasatta eşitlik’’ sağlama çabasıyla dürüst, başarılı ve bu nedenle de sevilip sayılan insanlarda eksiklik veya kusur arar.
Dürüstlüğü saflık olarak niteler ve dürüst kimseleri dedikodularla küçük düşürerek üstünlük elde etmeğe çalışır.
Üretken insanlarla alay eder, haksız suçlamalarla eleştirir ancak eleştirilmeği asla kabul etmez.
İşine gelmeyen eleştirilerle bir gerçeği söyleyeni iftiralarla damgalar.

İftiraların daha derinlerdeki ana teması ise bireyin kabul edilemez itkilerini, yozlaşmış duygu ve eğilimlerini başkalarına yansıtmaktır.
Nevrotik birey dürtüsel ‘’yasak’ arzularıyla başa çıkmakta oldukça zorlanır.
Kabul edilemez bulduğu bu tür dürtüler derin suçluluk duygusu yaratır.
Suçluluk yaratan kabul edilemez eğilimini iftira şeklinde başkalarına yansıtarak gerilimden kurtulma çabası güder.




1 yorum:

Unknown dedi ki...

Hocam çok net ve anlaşılır bir şekilde anlatmışlar,bu konuyu emeğinize sağlık.

ÖZSAYGI

     Saygı, aile bireylerinde ve tüm sosyal ilişkilerde önemi yadsınamaz bir tutumdur. Bu nedenle anne ve babalar eğitim sürecindeki çocukla...