Zihin, suçluluk
duygusunun yarattığı kaygıyı önlemek amacıyla bu tür anıları bilinçten iterek bilinçaltına
bastırır.
Bilinçaltına bastırılan
anıların her bilince çıkma çabası ise bilinç tarafından engellenir.
Ancak bu üzücü anılar seyrek
olarak ve hiç beklenmedik anlarda dil sürçmeleri şeklinde bilinç alanına
çıkarak kendini ifade eder.
Sık görülen ifade şekli
ise uykuyla uyanıklık arasında kontrolü oldukça zayıflayan bilince üşüşen
düşüncelerle uyku düzenini bozucu etkiler yaratmasıdır.
Uyku bozukluğu yaşayan birey her gece olduğu gibi uyuyamama endişesiyle yatağına uzanarak sayısız yatış pozisyonu dener.
Zihni iç ve dış
uyaranlara açıktır; çevresel sesleri duyar.
Bir süre sonra gelişen uykuyla
uyanıklık arası süreçte birbiriyle bağlantısız düşünceler aralıksız olarak zihnini
ele geçirir.
Günün ilk ışıkları odasını
aydınlatmaya başladığında, artık oldukça yorgun düşmüş olarak kendinden geçer.
Kendinden geçme hali,
tam olarak dinlendirici bir uyku olmadığı için beyin hücreleri yeteri kadar
dinlenemez.
Dinlendirici olmaktan
uzak, oldukça yorucu bu tür bir uykudan sonra kendine gelmesi saatler alabilir.
Zihinsel yorgunluk zaman,
mekan ve benlik algısını zayıflatır. Algılama güçlüğü ve bellek bozukluğu
sonucu yaşanan olayların öncelik sırası yer değiştirir, günleri birbirine
karıştırır.
Tanıdıklarının isimleri
anımsayamaz ya da bir başkasıyla karıştırır.
Sonuçta alıngan, öfkeli
ve agresif biri olur çıkar.
Onun bu hali yakın
çevresindekiler tarafından, anlamı çok bilinmese de ‘’Afyonu patlamamış.’’ deyimiyle
nitelendirilir.
Aslında ‘’Afyonu
patlamamış’’ deyimi geçmişte kalan bir gerçeği yansıtmaktadır.
Tarihin her döneminde ve
her ülkede bazı insanların madde bağımlısı olduğu bilinir.
18. ve 19. yüzyıllarda
günümüzdeki sentetik uyuşturucular henüz keşfedilmediği için madde
bağımlılarının tercihi genellikle Afyon yutmaktı.
Afyon, etkisini kısa sürede yitiren bir uyuşturucu türü olduğu için gün içerisinde aralıklarla ve yeniden kullanımı gerekmekteydi.
Afyon, etkisini kısa sürede yitiren bir uyuşturucu türü olduğu için gün içerisinde aralıklarla ve yeniden kullanımı gerekmekteydi.
Ancak bu uygulama şekli ortadoğu
coğrafyasında oruç ibadeti nedeniyle sorun yaratırdı.
Dönemin deneyimli
bağımlılarının giriştikleri uzun süreli ‘’deneysel’’ araştırmalar başarılı bir
‘’keşifle’’ sonuçlanır.
Sahur vakti farklı
kalınlıkta kâğıtlara sarılmış olarak yutulan üç ayrı afyon ‘paketiyle’ bu sorun
çözülmüş oluyordu.
Mide asidinde sahurdan
sonra çözülebilecek kalınlıkta kâğıda sarılan birinci ‘’preparat’’ bağımlıyı sabaha
kadar rahatlatırdı.
Daha kalınca bir kâğıda sarılı ikinci afyon ‘’tableti’’ öğlenden sonraya kadar sakinleştirme işlevini üstlenirdi.
Sonuncusu ise oldukça kalın bir kâğıda sarılır ve patladığında bağımlıyı iftara kadar dengede tutardı.
Daha kalınca bir kâğıda sarılı ikinci afyon ‘’tableti’’ öğlenden sonraya kadar sakinleştirme işlevini üstlenirdi.
Sonuncusu ise oldukça kalın bir kâğıda sarılır ve patladığında bağımlıyı iftara kadar dengede tutardı.
(Eskilerin Farmakolojiye
katkıları küçümsenemez. Film tabletlerin ilham kaynağı bu olmalı!)
Ancak bazen evdeki hesap çarşıya uymaz ve en kalın kağıda sarılan sonuncu afyon paketi mide asidinde erimez, yani ‘’patlamazdı.’’
Bunun sonucunda bağımlıda
‘’Madde yoksunluğu’’ olarak adlandırılan aşırı sinirlilik, alınganlık ve huysuzluk
belirtileri görülürdü.
Bu tür huysuzluklar
konusunda yeterli ölçüde deneyimli olan yakın çevresi ‘’Afyonu patlamayan’’ bağımlıya
anlayışla yaklaşırdılar.
Böylece hem bu yaklaşım
hem de ‘’afyonu patlamamış’’ tespiti Uyku Bozukluğu yaşayanlar için de geçerlilik
kazanmış oldu.
Gerçekten de geceyi
sıkıntı verici düşüncelerle uykusuz geçiren birinin sabahki haliyle ‘afyonu
patlamayan’ bir bağımlının huysuzluğu benzerlikler gösterir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder