8 Kasım 2018 Perşembe

EĞLENME ARZUSUNUN ÖLÇÜSÜ KAÇIRILINCA

     Gecenin oldukça ilerleyen bir vaktinde sona eren akraba ziyaretinde son derece eğlenmişti. Aralıksız gülüşmelerle, karşılıklı sevgi ve övgü dolu iltifatlarla geçen misafirlik umduğundan daha keyifli geçmişti. Davetlilerden birinin, hayatı çok fazla ciddiye almanın yaşamın keyfini kaçırdığı yönündeki düşüncesini ise oldukça benimsemiş görünüyordu.

     Dönüş yolunda, arabanın arka koltuğundaki kızı Pazartesi gününe bir ödevi olduğunu söyleyip yardım istedi. Öğretmeni, ödev konusu olarak, ilginç buldukları bir yöreyi anlatmalarını söylemişti. Kızının isteğine olumlu yanıt vermişti ancak uygun bir konu bulamıyordu. Çünkü zihni hala dost sohbetinde konuşulanların zevkini çıkarmakla meşguldü. Bir ara gözleri, otoyolda peşine takıldığı şehirler arası bir otobüsün arkasındaki ''SUŞEHRİ'' yazısına takıldı. Bu rastlantı, ev ödevi konusunu zihninde şekillendirmeye yetmişti. Evlerine ulaştıklarında hala davetteki eğlencenin etkisi altındaydı. İlkokul 4. sınıf öğrencisi kızına defterini ve kalemini alarak yanına oturmasını söyleyerek ‘’Yaz!’’ dedi. ’’Konu Başlığı; SUŞEHRİ’’

 SUŞEHRİ’NDE SOSYAL YAŞAM

      Bu şirin beldemiz yüz yıllar önce sular üzerinde kurulmuş olduğu için bu isimle anılır. Yöre ahalisi, nesillerdir göğüs hizasına gelen sular içinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Sokaklarında motorlu taşıt olmadığı için Trafik sorunu yaşanmayan tek yerleşim bölgemizdir. Uzak mesafelere ulaşım, sallar veya kayıklar aracılığıyla sağlanır. İnsanlar yakın yerlere yani komşu ziyaretine, çarşıya- pazara ‘’kurbağalama’’ tarzında veya ‘’sırt üstü’’ yüzerek giderler. Coğrafi bölge olarak kışları çok soğuk geçtiği için sokaklarındaki sular kışın buz tutarak donar. Bu durumda ulaşım buz patenleri veya kayaklarla sağlanır. Buna bağlı olarak su sporları çok gelişmiştir. Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda su topu, su kayağı, buz pateni, kayak ve yüzme dallarındaki başarıları dikkate değer. Ayrıca tüpsüz dalışlarda rakip tanımazlar.

     Suşehri insanı su katılmamış ölçüde saf ve su gibi temiz kalpli insanlardan oluşur. Her yerde olduğu gibi bu temiz kalpli insanların arasından da bazı kurnazlar çıktığı olur. Bu yörenin kurnazı o kadar beceriklidir ki; suyun bu denli bol olduğu bir yörede ‘’Susadım!’’ diyen birini suya götürüp susuz geri getirebilir. Zeka eseri bu tür kurnazlık SUŞEHRİ’NDEN yayılarak tüm ülkede kullanılan deyim halini almıştır. Yine buna benzer şekilde, aşağıda belirtilen pek çok deyimin asıl kaynağı bu şirin beldemizdir.

     ‘’Su içene yılan bile dokunmaz; Su katılmamış; Su koy vermek; Su küçüğün, söz büyüğün; Su testisi su yolunda kırılır; Su uyur düşman uyumaz; Sulu göz; Suya sabuna dokunma; Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork.’’

     Su gibi bir nimetle bu denli iç içe yaşayan insanların çocuklarına ‘’su’’ ile başlayan veya suyu çağrıştıran isimler koyması her halde şaşırtıcı olmasa gerek.

Kız çocuklarının isimleri ve anlamları;

SU= Sağ, salim; SUAT= Mutlu; SUDAN= Su gibi berrak; SUDİYE= Yararlı; SULHİYE= Barışa özgü; SUMRU= Bir şeyin tepesi, zirve; SUNA= Uzun boylu, güzel; SUNGU= Armağan.

Erkek isimleri ise;

SUAVİ= Yardım eden; SUCA= Uzun, düzgün, SUDİ= Yararlı; SUNGU= Armağan; SUNGUR= Soğukkanlı.

     Yörenin sanatsal faaliyetlerinden başında sulu boya ile yapılan su manzarası resim çalışmaları gelir. Meydanlardaki ışıklandırılmış havuzların su fıskiyelerinin her biri, sanat eseri ölçeğinde estetik değere sahiptir. Yaz akşamlarında bu havuzların çevresinde toplanan yöre insanları evlerinden getirdikleri su böreklerini yerler. Yemek sırasındaki havadan sudan sohbetler su muhallebisi ile tatlandırılır. Neşeyle yenilen yemek keyfinin yerini bu kez sulu şakalar alır. Sulu şakalarda aşırıya kaçılması boğulma riski taşıdığı için her kes ölçülü olmaya özen gösterir. Kimi zaman sulu şakalar sonucu sudan bahanelerle su kavgaları çıktığı olur.  Bu kavgalarda yaralananlar su ambulansları ile su hastanelerine sevk edilir. Yaralar su tedavisi yani Hidroterapi ile iyileştirilir. Su Terapisinin, yerli ve yabancı ülke TV kanallarında haber olarak yer alması yörede Sağlık Turizminin gelişmesine neden olmuştur.

COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ:

     Su sineklerinin toplum sağlığı üzerinde oluşturduğu tehdit, etkin ilaçlama teknikleriyle önemli ölçüde önlenmiştir. Suçiçeği hastalığı yaygın aşılama nedeniyle salgın riski taşımaz. Su samurları ve su sıçanları kimi zaman evlerin mutfaklarına kadar girerler. Bu durum yöre insanını rahatsız etse de ciddi bir tehlike oluşturmaz. Bununla beraber, yerleşim bölgesi dışında yaşayan Su Aygırları özellikle üreme dönemlerinde tehlikeli olabilirler. Kamışlık alanlardaki su yılanları ise zehirsiz olup, özel bir dikkat gerektirmemektedir.

 EKONOMİSİ ve GEÇİM KAYNAKLARI:

     İlk sırada balıkçılık sayılabilir. Tatlı su balığı,  tatlı su yengeci ve tatlı su salyangozu ihracından önemli gelir elde edilir. Bunlara ek olarak kurbağa bacağının başlıca müşterisi Fransa’dır. Su sığırı yetiştiriciliği yörenin ikinci geçim kaynağını oluşturur. Su tavuğu ise hemen her evin bahçesinde beslenir. Su kabağı üretiminin bir kısmı iç pazarda değerlendirildikten sonra kalanı ‘’Cadılar Bayramı’’ kutlamalarında kullanılmak üzere Amerika’ya ihraç edilir. Çeltik tarlalarında üretilen pirinç ise ülkemizin ihtiyacının neredeyse yarıdan fazlasını karşılar. Ayrıca Hidro elektrik, yani Su Enerjisiyle üretilen elektrik bölgenin önemli bir başka gelir kaynağını teşkil eder.

Tüm bu nedenlerle SUŞEHRİ, öncelikli olarak görmeniz gereken oldukça ilginç ve şirin bir yöremizdir.

     Pazartesi akşamı, işten eve her gelişinde kendisini gülücüklerle karşılayan biricik kızı, o gün oldukça üzgün ve kırgındı. Yazdırdığı ev ödevi nedeniyle öğretmenine ve arkadaşlarına karşı çok mahcup olduğunu belirterek, kendisine bir daha asla GÜVENMEYECEĞİNİ söylüyordu! Bir gün önceki akraba ziyaretindeki davetlilerden birinin, hayatı fazla ciddiye almama konusundaki düşüncesini benimsemenin bedelini ağır ödemişti. Evet, hayatı çok ciddiye almak yüksek düzeyli ve sürekli stres yaratıyordu. Ancak hayatı hafife almanın da sorumsuz davranışlara yol açtığı ortadaydı!  

     Sigmund Freud; ‘’Sevebilen ve üretken her insan sağlıklı ve normaldir.’’ der. Bu tespitten hareketle, her insanın SEVME ve SEVİLME duygularına doyum arayışına doğuştan sahip olduğunu belirtir. Bunun sonucunda insanlar, tüm yaşamları süresince bilinçli ya da bilinç dışı süreçlerle bu duyguların doyumuna yönelik çaba harcarlar. Yani sevme eyleminin kaynağı bireyin kendisidir.

      Öte yandan tüm ilişkilerde, GÜVEN duygusunun yadsınamaz bir öneme ve değere sahip olduğu açıktı. Ancak GÜVEN, her zaman karşıdaki kişinin vermesi gereken bir duygu durumudur. İkili ilişkilerde çok sık yapılan hata; sevilen birine aynı zamanda güven de duymaktı! Oysa, birini tam anlamıyla tanımadan ona güven duymanın aldatıcı bir önyargı olduğu, yaşanan hayal kırıklıklarıyla kendini ortaya koyuyordu. Bununla kastedilenin kuşkuculuk olmadığı açıktır. Ayrıca, yeterince tanınmayan birinden şüphelenmek ise sağlıksız bir önyargıdır. Çünkü her yeni tanışılan kimseye karşı şüphe beslemenin bireyi paranoid kişilik bozukluğuna sürükleme olasılığı göz ardı edilmemelidir. Bu durumda sosyal ilişkilerde sağlıklı olanın, tarafsız ve önyargısız bir yaklaşımla karşıdakinin ‘’Güven vermesine’’ zaman tanımak olduğu anlaşılır.

     Eğlenceli bir hafta sonu ziyaretinin yarattığı duygusal dalgalanma etkisiyle kızının ev ödevini şakaya almış ve sonuçta onun babasına olan GÜVEN DUYGUSUNU zedelemişti! Bu durumda kızına güven verme görevini de kendisinin üstlenmesi gerekiyordu. Ancak, onun kendisine karşı sarsılan güven duygusunu yeniden oluşturmak için oldukça uzun bir zaman dilimine ihtiyacı olduğunun da farkındaydı.

 


Hiç yorum yok:

ÖZSAYGI

     Saygı, aile bireylerinde ve tüm sosyal ilişkilerde önemi yadsınamaz bir tutumdur. Bu nedenle anne ve babalar eğitim sürecindeki çocukla...