23 Mart 2019 Cumartesi

UYUM YETENEĞİ ve UYUM BOZUKLUĞU

     Uyum süreci 0-3 yaş aralığındaki bebeğin çevresindeki nesneleri anlamaya çalışma çabası ile başlar. Bu süreçte organizma çevresiyle iletişim ve etkileşim sonucu edindiği bilgileri davranışlarına ve yaşantısına uygulamayı öğrenir. Böylece iç ya da dış uyaranlara doğru ve uygun tepkiler verme becerisi kazanır. Özdenetimin altyapısını oluşturan bu süreç giderek ‘’uyum’’ sağlama becerisini geliştirir. Uyum yeteneği, dürtüleri kontrol etmeyi ve eleştiriye açık olmayı sağlayan özdenetim ile gerçekleşir. Özdenetim, bireyin olumsuz duygu ve düşüncelerini denetim altında tutma becerisidir. Özdenetimle gerçekleşen uyum yeteneği sonucunda birey kendisiyle, sosyal çevresiyle ve doğayla bütünlüğünün farkındalığını yaşar.

     Uyum bozukluğu ise bireyin psikososyal stres etkisi altındayken özdenetimini yitirmesi sonucu ortaya çıkan tepkidir. Bu bozukluk türü bireyin özgüvenini ve özsaygısını olumsuz etkileyerek kaygı ve öfke duygularına yol açar. Her olumsuz düşünce, duygu ve dürtü bireyde kaygı yaratarak stres hormonlarını harekete geçirir. Epinefrin ve kortizol hormonları kişinin zihinsel potansiyelini ele geçirerek akıl yürütme becerisini zayıflatır. Bu da öfke ve saldırganlık gibi olumsuz duyguları etkinleştirir. Sonuçta, bireyin kontrol edemediği dürtüsel tepkiler denetimsiz bir hal alır. Dürtüsel tutum ve davranışlar bir sorunu çözmek yerine onu daha karmaşık hale getirir. Aksine, dürtüsel tepkilerin özdenetimle kontrol edilmesi sorun çözmeyi oldukça kolaylaşır. Çünkü yıkıcı duygular denetim altına alındığında zihinsel potansiyelleri kullanma becerisi aktif hale gelir. Birey ihtiyaçlarını uyum sağlama yoluyla doyuma ulaştırırken, iletişimde bulunduğu çevrenin beklentilerine uygun şekilde davranmış olmanın özgüvenini yaşar.

     Uyum sağlama becerisinin ön koşulu, akıl yeteneği ile duyguların dengede olmasıdır. Bu denge hali, bireyin  kendisinde, çevresinde ve doğada oluşan değişimlere uyumunu sağlar. Öte yandan, akıl yürütme becerisi ile duygu durumu ilişkisindeki dengenin bozulması uyumsuzluk yaratır. Duyguların yoğunlaşarak aklın önüne geçmesi ruhsal çöküntü yaratır. Duygudan yoksun aşırı akılcı tutum ise bireyi bencilleştirerek hızla yalnızlaştırır.

     İngiliz Filozof Alan Wats; ‘’Bireyin psikolojik sağlığı, ARZULARI ve KADERİ arasında sıkışıp kaldığı ÇARESİZ YALNIZLIĞINDAN kurtulması sonucu gerçekleşir. Bu ancak ANLAMAK, KABULLENMEK ve UYUM ile mümkündür.’’ tespitini yapar. İnsan süreç içerisinde kendisinde, çevresinde ve hayatında gerçekleşen değişimleri doğru şekilde anlayabildiğinde gerçekleri kabullenir ve uyum sağlama becerisine sahip olur. Bunun sonucunda birey, yaşamın getirdiği sorunlara akılcı çözümler üretir ve uyumlu bir insan olarak hayatına anlam katabilir.

     İnsan; zekâsı, aklı, iradesi, duyguları olan bir canlıdır. Bu nedenle her insan ortak zevkleri olan ve anlaşabileceği kimselere yakınlık hisseder. Ancak, duygu karmaşası yaşanan bir süreçte gerçekleşen seçimlerin ‘’sevgi yanılsaması’’ olduğunu fark etmek zordur. Bu tür hatalı seçimlerin yarattığı stres sorunlarla başa çıkma yetisini engeller. Duygusal karmaşa, beraberliğin yanlış seçim olduğunun kabullenilmesini güçleştirir. Sonuçta çözüm aramaktan da kaçınılır. Hatalı bir tutumla, uygun olmayan kişi veya ortama uyum sağlamaya çalışılır. Bu yöndeki uyum çabaları sonuçsuz kalan birey başarısız ve yetersiz olduğu yönünde katı bir inanç geliştirir. Giderek nevrotik bir birey olur çıkar.

     Bireyin zihin sağlığı açısından uyum yeteneğinin önemi ve uyumsuzluğun psikolojik bir sorun olduğu açıktır.  Ancak, her koşulda uyum sağlanmalı mı; veya uyumun sınırları olmalı mı? Hayatın akışı içerisinde, yaşam koşularının insanın beklentilerini her zaman karşılamadığı bilinen bir gerçekliktir. Bazen, seçeneklerin sınırlı olması sonucu geçimini sağlamak zorunda kalan birey kişilik değerleriyle örtüşmeyen ortamlarda bulunmak zorunda kalabilir. Yaşama tutunma çabası içindeki bir insan, kişilik değerlerini korumak amacıyla yozlaşmış bir ortama uyumsuzluk gösterebilir. Diğer taraftan, seçenek olduğu halde uygun olmayan kişi veya ortama uyum sağlama çabası ise yaşamı ertelemek anlamına gelir.   

 

 


Hiç yorum yok:

ÖZSAYGI

     Saygı, aile bireylerinde ve tüm sosyal ilişkilerde önemi yadsınamaz bir tutumdur. Bu nedenle anne ve babalar eğitim sürecindeki çocukla...