Her insan, beğenilme ve sevilme duygusuna doğuştan sahiptir. Tüm yaşamı boyunca da bu duyguların doyumu yönünde çaba gösterir. Özgüven duygusu sıklıkla beğenilme ve sevilme duyguları ile karıştırılır. Bunun sonucunda, bulunduğu ortamda beğenilmediğini hisseden birey özgüveninin düşük olduğu yanılgısına düşer. Öte yandan, çevresindekiler tarafından övülen kişiler ise özgüvenlerinin yüksek olduğu yönünde hatalı bir inanç geliştirebilirler.
Özgüven duygusu, 0-2 yaş arasındaki eğitim
sürecinde bebeğe kazandırılan temel güven duygusu üzerinde yükselir. Erik
Erikson’a göre temel güven duygusu bebeğin ilgi, sevgi, bakım, beslenme ve uyku
gibi ihtiyaçlarının doyuma ulaştırılmasıyla gerçekleşir. Ancak bu, bebeğe
sağlanan bakımın çokluğuna değil; annenin bebekle olan ilişkisinin niteliğine,
kalitesine bağlıdır. Buna göre, önemli olan bebeğin ihtiyaçlarının
‘’zamanında’’ ve ‘’yeterince’’ karşılanmasıdır.
Bazı durumlarda yaşam koşulları anneye, bebeğin beklentilerini arzu edilen ölçüde karşılamasına izin vermez. Veya aksine anne ve baba bebeği aşırı ilgi, sevgi ve bakımla şımartabilir. Anne- babanın öfkeli tepkileri, ilgisizlikleri veya aşırı şımartmaları bebekte belirsizlik ve güvensizlik duygusu yaratır. Bu, temel güven duygusunu kesintiye uğratır. Bu da ilerleyen süreçte zayıf bir özgüven duygusu gelişmesine neden olur.
Yetişkin
bireyin özgüven zayıflığından kaynaklanan duygu, düşünce ve davranışlarındaki
tutarsızlık sosyal ilişkilerinde aksamalara yol açar. Bu nedenle de çok istemesine
karşın uzun süreli arkadaşlık veya dostluk ilişkileri geliştiremez. Yaşadığı
çok sayıdaki olumsuz ve incitici deneyimlerin birikimiyle giderek yalnızlaşır.
Yalnızlaşmayla derinleşen belirsizlik
ve güvensizlik duygularının baskısıyla
sürekli acı çeken Nevrotik bir insana dönüşür. Artık yaşamdaki tek amacı, bir
şeyler ‘’başararak’’ çok ihtiyaç duyduğu özgüvene kavuşmaktır. Ancak başa
çıkmakta zorlandığı kaygılarının yarattığı gerilimle nevrotik çözümlere
yönelir. Yaşamın gerçek sorunlarına karşı geliştirdiği hayali çözümler
kaçınılmaz olarak başarısızlıkla sonuçlanır. Bunun sonucunda gelişen
yetersizlik hissiyle aşağılık kompleksine kapılır. Bu yıpratıcı duyguyu
dengeleyebilmek ihtiyacıyla ve bilinç dışı süreçlerle özgüven yerine ‘’Kendine
aşırı güven duygusu’’ geliştirir.
Nevrotik birey özgüvenli
görünmek amacına yönelik her kontrolsüz girişimiyle çevresinde kaba, kırıcı ve
itici bir kişilik izlenimi uyandırır. Giderek kendisine, her kese ve her şeye
karşı öfke duyan, sürekli gergin ve saldırgan biri olur çıkar. Sonucunu
öngöremediği konularda yüksek risk almaktan asla kaçınmaz. Bu nedenle ciddi tehlikelerle
karşı karşıya kalır ve sıklıkla başını derde sokar. Böyle anlarda, çevresindekilerin
yapıcı eleştirilerinden zaten zayıf olan özgüveni zedelenir ve gururu kırılır. Her
yapıcı eleştiriyi kişiliğine yönelik suçlama olarak görür. Öfkelenerek
saldırgan davranışlarla kendini savunur.
Aslında özgüven, insanın kendisiyle ve yaşamla barışık olmasının,
cesaretinin ve girişimciliğinin itici gücünü oluşturur. Özgüveni yüksek
insanlar yaşam sürecinde karşılaştıkları sorunlara kolaylıkla çözüm üretebilirler.
Bunun yanında, kişisel
başarısızlıklarını ise asla başkalarını suçlamadan olgunlukla kabullenirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder