23 Ocak 2020 Perşembe

RUH EŞİNE KAVUŞMAK

İnsan, ilk var oluşta kadınla erkeğin aynı ruhtan ve bir bedende yaratıldığı konusu Mitolojilerin ve Ezoterizmin ortak temasıdır.
Bu şekilde yaratılan insanın terk edilme veya anlaşabileceği bir eş bulamama gibi sorunları yoktu.
Doğası gereği, hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan bu insan formu gerçek anlamda mutluydu. 
Ancak, kalıcı ve sürekli gibi gördüğü mutluluğun sunduğu sorunsuz yaşam kibirlenmesine yol açar.  
Kibirin körüklediği bencillik ve kendini beğenmişlikle Mitolojik Tanrıların isteklerine karşı çıkmaya başlar.
   
İnsanın isyankârlığına öfkelenen Mitolojik Tanrılar, kendini akıllı ve güçlü sanan bu aciz yaratığı terbiye etmeye karar verir.
İlahi plana göre aynı ruhtan ve bir bedende bütünleşmiş olarak yarattığı ilk insanı farklı görünümde iki ayrı parçaya ayırır.
Yarattığı başka insanların da aynı şekilde ikiye ayrılmalarını gerçekleştirir.
Yeni beden formu içinde kendisini tam ve bütün olarak algılayan ancak, yarısını yitirmiş çok sayıda erkek ve kadın ortaya çıkar.

Tanrılar kadına, kendisine bakanlarda büyüleyici etkiler yaratan olağanüstü güzellik ve karşı konulamaz çekicilik verir. 
Mitolojik Tanrıçalar ise kadına kendi özelliklerinden ve üstün niteliklerinden birer parça armağan eder.
Birbirlerini hayranlıkla izleyen kadınlar ve erkekler bunun bir cezadan çok, büyük bir ödül olduğunu düşünür.
Tanrılar ise cezanın asıl bundan sonra başlayacağını belirterek her birini, diğer yarısını bulamayacağı yerlere yönlendirir.
Asla kavuşamamaları için de aralarına aşamayacakları sayısız engeller koyar.

Böylece insan yaşadığı sürece kayıp diğer yarısını yani Ruh Eşini özlemle arayacak ancak ona asla kavuşamayacak ve acı çekecektir.
Ruh eşi olduğunu sandığı kimselerin ise aslında bir başkasının kayıp yarısı olduğunu anlayınca da hayal kırıklığı yaşayacak.
Diğer yarısına kavuşamayan insan bu dayanılmaz acıdan kurtulmak için kibirlenmekten vazgeçerek Mitolojik Tanrılara yakaracak.
Ancak, tüm yakarmalarına rağmen bu acı verici sonuçsuz arayışlar nesiller boyunca sürdürülecektir.
İnsan, Tanrıyı yok saymasının saygısızlığının ve bencilliğinin bedelini bu şekilde ödeyecektir.

Gerçek Ruh eşi olan diğer yarısından ayrılan insan artık mutsuzdur.
Tanrılar, kibri nedeniyle insandan aldıkları mutluluk duygusu yerine umut duygusunu verirler.
Umut, bir yandan insanın hedefine yönelik çabalarının itici gücünü oluşturur.
Ancak diğer yandan ise ilahi bir ceza olarak asla kavuşulamayan ruh eşi arayışının yaşam boyu sürdürülmesini sağlar.
Taşıdığı bu niteliklerle umut, her insanın yaşamında bir sınav halini alır.
Böylece, umutla başlayan her ruh eşini bulma çabası hayal kırıklığı yaşatan acı verici deneyimlere dönüşerek sürüp gidecektir.
Hayal kırıklığıyla tükenen umut duygusunu canlandırma görevini ise üreme içgüdüsü yanında sevilme ve beğenilme dürtüleri üstlenir.
İçgüdü ve dürtülerin baskın etkisi, insanın kolayca dış görünümün büyüsüne kapılmasına neden olur.
İçsel değerleri göz ardı eden dış görünümün aldatıcı niteliği yeterli doyum sağlamaz ve ruhsal çöküntü yaratarak sonlanır. 

Yaşamsal önemdeki Ruh Eşi konusunun içerdiği bu gerçekler umutsuzluk ve karamsarlık yaratabilir.
Oysa asıl karamsarlık, asla gerçekleşmeyecek düşsel beklentilere beslenen umuttan kaynaklanır.
Ulaşılamayacak idealleri, hayalleri gerçekleştirme çabasıyla girişilen her arayış süreci başlarda heyecan verici olabilir.
Ancak sonrasında yaşanan hayal kırıklıkları umutsuzluk duygusunu derinleştirir.
Giderek umut ve umutsuzluk birbirini izleyen kısır döngü halini alır ve insanın zamanını, üretken enerjisini verimsiz çabalarla tüketir.

Umut ve iyimserlik, duyguları ve aklı birlikte kullanılma becerisiyle ulaşılabilecek gerçeklerden güç alır.

Hiç yorum yok:

UTANMA DUYGUSU

       Utanma duygusu; Bireyin içinde yaşadığı toplumun temel bir değerini, kuralını çiğnediğini; dürüst davranmadığını veya aptalca davrand...